25 Aralık 2010 Cumartesi

Çalışma Şarkısı

Ben playlisti (bunun tam Türkçesi ne bir ara bakayım) olan bir insan değilim. Evet, müzik dinlememi sağlayan bir takım aygıtlarım oldu. Ama hiç diskografi (bunun da tam Türkçesi neymiş bakayım) yanlısı bir dinleyici olmadım.
Hatta olamadım demek daha doğru.
Ama iyi bir radyo dinleyicisi olduğumu sanıyorum. Bir insanın bana sunduğu bir şarkıyı dinlemek, en kötü ihtimalle tık kanalı değiştirmek...
Dağıldım...
Çalışırken mutlaka müzik dinlemem gerektiğine dair bir tespiti çok önce yaptım. Çoğu başkası için dikkat dağıtıcı olmasına rağmen benim için elzem.
Geçenlerde saatlerce Levent Yüksel'in aynı parçasını dinleyerek E.B. için hazırladığım işi bitirdiğimi farkettim. Bugün ise yine saatlerce tek bir şarkı dinleyerek işimi bitirdim.
Bu neyi kanıtlar? Çok dikkatle çalıştığımı mı? Hayır.
Benim için oradan oraya zıplamak suretiyle bir sonucu ifade ediyor sadece; müzik konusunda da diğer pek çok hususta olduğum gibi tutucuyum. En son ne zaman bir sesi, bir tınıyı keşfettim, keşfedebildim, hatırlamam zorlaşıyor.
İşte bu yüzden, topu topu iki senede aldığım bu hal, bu hayat, bu gidişat yüzünden; bu basit örnekten yola çıkarak ve sonsuz bir çağrışım gücünün de yardımıyla, kendime kızgınım...

20 Kasım 2010 Cumartesi

Mı?

Yazmak kendi kendine konuşmanın bağışlanabilir hali mi?
Bugünden beri ister istemez bunu düşünüyorum.

Orada yanıbaşında duruyorum. Kulaklığın teki bende, teki onda. Tanıdığım en güzel kokan adam. Güneş yüzümüze vuruyor, denizin soğuğu cabası. Sarıp sarmalıyor beni. Sıcacık...

Merak ediyorum, yazdıklarımı hiç okuyor mu ki? Aklına bir şey takılıyor mu? Merak ettiği hatta şüphelendiği bir şey var mı?

Yoksa o da beni "bağışlayan"lardan mı?

Bu adama karşı hiç bir merhemim, çarem yok...

31 Ekim 2010 Pazar

Yüzde Sıfır

Bana o kafeyi öğretmeni sevdim. Sana o merdivenleri anlattığımda yolun düştüğünde görmeni ve benden daha fazlasını gördüğünde bana iletmeni de.




Birlikte yapsaydık bundan daha fazla keyifli olacağına dair inancım da merakım da yok.


Ben seni orada o dediğim kitabı karıştırırken düşünmeyi o kafede o kitabın bir kaç pek kıymetli satırını sana okumaktan daha fazla seviyorum.


Sen de.


Yalan mı?..

11 Ağustos 2010 Çarşamba

J.W.G.

"
Artık ıstırabım hiç tanımadığım bir kalabalığa sesleniyor. Onların övmeleri bile içimi burkuyor. Şiirlerimden zevk almış olan bazıları da, eğer yaşıyorlarsa, dünyada darmadağın olmuş halde dolaşıp duruyorlar ve içimi, o sakin ve aziz ruhlar dünyasına bir özlem kaplıyor. Bir harp gibi uğuldayan türküm, belirsiz seslerle havaya yayılıyor. İçim ürperiyor, gözyaşlarına boğuluyorum, o acımasız kalbimin yumuşadığını hissediyorum. Önceden sahip olduğum şeyleri kendimden uzaklaşmış görüyorum ve kaybolmuş şeyler benim için artık birer gerçek oluyor.
"

İnsan Goethe okurken, ama gerçekten okurken, bir anda beyin kanamasından ölebilir bence. Mümkündür...


Çok dayanıklı ise kulaklarından daha da dayanıklı ise ne bileyim burnundan kan gele gele okumayı sürdürebilir.


Korkunç bir insan, içimi ürpertiyor bu adamın ruhu...


7 Ağustos 2010 Cumartesi

Konken

Bu da yeni eğlencem.
Epeydir aklımda olan bir şeydi. Nasip bugüne imiş.
En son blogumu hala arada gidip okuyorum. Neyse de insanın kendi dilinde yazması gibisi yok.
Oturmuş bir süredir buraları didikliyorum.
Kendimi "Ayh iki senedir aynı perdeler, aynı koltuklar, aynı halılar!" diye cikcikleyen kadınlar gibi hissettim. He ben zaten öyle kadınlardanım bu arada. Yalan olmasın. O başka bir yazının konusu.
Baktım ne arka plan seçebiliyorum, ne yazı karakterine karar verebiliyorum, "Ya Allah!" diye serdengeçti bir ruh haliyle tık tık tık böyle bir şey yapıverdim.
O değil de ben iki güne burayı "evim" gibi yaparım he.